Savaş KAYA

Tarih: 23.11.2025 23:30

ÖĞRETMENİM, CANIM BENİM!

Facebook Twitter Linked-in

Günümüz dünyasının en önemli kavramlarının temelinde eğitim vardır. Bir toplumun gelişmesinin altında yatan en büyük etkenin eğitim ve kalitesi olduğu tartışmasızdır. Eğitimin geri kalmışlığı; bir ülkede kalkınmanın, ekonomik gelişmenin, sosyal hayatın ileriye gitmesinin önündeki en büyük engellerden biridir ve bunların hızını kesen en büyük etkendir. Eğitim kalitesi zayıf olan, kalitesi düşmüş olan bir ülkede kaliteli iş gücünden bahsedilemez ve yenilik yapan, yeniliğe açık bireyler yetiştirilemez. Katma değerli bir ürünün, ekonomik gelişmenin ve sürdürülebilir verimliliğin ön koşullarından birisi sağlıklı ve nitelikli bir eğitim altyapısıdır. Sağlıklı bir eğitimi olmayan toplumlarda bilgiye olan ihtiyaç azalır, ülke kaynaklarının kullanımının verimi düşer ve bunun sonucunda ülkenin kalkınması hiç kuşku yok ki etkilenir. Ekonomik büyümenin olmazsa olmazı olan yatırımcıların baktığı en önemli kıstasların bazılarının sağlıklı bir ekonomik büyüme, bütün kurumların sağlıklı olarak işlediği ve demokrasisinin gelişmiş olduğu bir ülke, nitelikli işgücü olduğu açıktır. Kurumsallaşmasını tamamlayamamış, eğitimi kötü olan bir ülkede sağlıklı ve üretken bir ekonomi mümkün değildir.

Eğitim altyapısı sağlıklı olmayan bir ülkede sistemin çarklarını dönemez duruma getirmek, eğitime darbe vurmak, eğitimi değersiz kılmak kültürel değerleri yıpratmanın en kolay yollarındandır. Eğitim sistemine darbe vurmak aynı zamanda ülkenin insanının değerlerine, hedeflerine, gelecek hayallerine, toplumsal yapısına yönelik değersizleştirmenin ilk adımlarından birisidir. Eğitim ve eğitimin bileşenlerinin sağlıklı bir sistemin içinde birlikte yol almaları hayati önem taşımaktadır.

24 Kasım öğretmenler gününe Öğretmenler yine büyük sıkıntılar ve kaygılarla girmekte. Kurumsal yapısı sağlıklı olan bir ülkede bir meslek grubunun bu kadar sorunu olmamalı.

2025 yılı itibariyle atama bekleyen yaklaşık 500 bin öğretmen var. Veya başka bir açıdan bakarsak ataması yapılmayan 500 bin öğretmen var. Ülkemizde üniversite sistemi ülkenin ihtiyacı olacak kadar olanı programlayan değil belirli kaygılarla açılan, çoğu nitelik kaygısı olmayan, bireyi hayata hazırlayamayan bir model sunuyor bize mal esef. Onun içindir ki ne ihtiyaca göre birey ne de bireyin ihtiyacı olan iş birbiriyle örtüşüyor. Eğitim fakültelerinden yılda yaklaşık 50 bin öğretmen mezun oluyor ve atama sayısının yetersizliği, planlama eksikliği yüzünden atanamayan öğretmen sayısı her yıl katlanarak artıyor. Düzgün bir planlama yapılmadığı ve sağlıklı bir yol haritası çizilmediği için bazı branşlarda yığılma varken bazı branşlarda mezun sayıları ihtiyacı karşılamıyor maalesef. Türkiye'de şu anda öğretmen açığı 50-75 bin aralığında olduğu tahmin ediliyor. Şeffaf olmayan, MEB'in sadece kendinin inşallah bildiği bir veri daha.

İş sadece sınavla bitmiyor. Sınavı kazanıp mülakat gibi tarafsızlıktan uzak, objektif olmayan bir sistemle atama yapılması hususunda (tartışmalara rağmen) hükümet kararlılığını süründürüyor. Sözleşmeli, kadrolu, ücretli öğretmen ayrımı öğretmenlik mesleğini değersizleştiren, öğretmenler arasında eşitsizlik yaratan, öğretmeni yoran bir uygulamadır aynı zamanda.

 2024-2025 eğitim öğretim yılında yaklaşık 85 bin öğretmen ücretli öğretmen olarak okullarımızda görev yaptı. Bu siyasete bulanmış, planlanamayan bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkan, kurumsal yapıyı yıpratan, öğretmenin maddi imkansızlığını kullanarak manevi olarak sömürülmesinin önünü açan bir sistemdir. 

 Ücretli öğretmenlerin yaklaşık 38 bin tanesi eğitim fakültesi mezunu, yaklaşık 40 bin tanesi eğitim fakültesi dışındaki lisans mezunu ve yaklaşık 9 bin tanesi de ön lisans mezunudur. Al sana liyakatli yönetim. Bazı şehirlerimizde oluşan öğretmen fazlalığıyla, bazı şehirlerimizde oluşan öğretmen açığıyla, özellikle kırsal bölgelerimizdeki sorunlarla plansızlık içinde bulunan MEB’in baş edemediğine ve geçici, günübirlik çözümlerle eğitim, öğretim sezonunu bitirmeye uğraştığına tanık oluyoruz.

 Sözleşmeli, kadrolu ve ücretli öğretmenler arasındaki farklar öğretmenler arasında uyuşmazlık yaratmakta ve haksızlığa sebep olmaktadır. Aynı zamanda öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen statüsü adı altında öğretmenler arasındaki eşitsizlikler giderilmelidir.

 Günümüz ekonomik koşulları, bazı şehirlerdeki yaşam maliyetleri öğretmenleri zorlamakta ve yaşam kalitesini düşürmektedir. MEB ülkenin her bir bölgesinde öğretmeni verimli bir şekilde kullanamamaktadır. Örneğin İstanbul, İzmir gibi şehirlerde norm fazlası öğretmenler olduğu halde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bazı bölgelerinde öğretmen yetersizliği vardır. Bu sorun aynı zamanda ülkenin her bölgesinin eşit kalkınamaması ile ilişkili olan bir sorundur. MEB'in planlama hataları hem öğrenciyi kalabalık sınıflara mahkum etmekte hem de öğretmeni çaresiz bırakmakta ve eğitimin verimini düşürmektedir.

Öğretmenler niteliğin değil niceliğin önemli olduğu bir anlayışla kırsal bölgelerde, kalabalık sınıflarda, bürokratik işlemlerin içinde boğulmuş, CİMER gibi uygulamalarla mesleğini sürdürmek zorunda kalmakta ve bu öğretmenleri psikolojik açıdan yormaktadır.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE ÖZET

- Farklı branşlarda kontenjanlar ihtiyaca göre belirlenmeli ve branşlar arasında arz, talep dengesi korunmalıdır. 

- Devletin atama kapasitesi ile eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen sayısı dengelenmelidir, hangi branşlarda kaç tane ihtiyaç var planlanmalıdır. 

- Öğretmen atamaları adil ve şeffaf olmalı ve tek sınav ısrarından vazgeçilip daha çok kriteri barındıran liyakat öncelikli bir sisteme geçilmelidir. 

- Öğretmenler arasındaki ücretli, kadrolu, sözleşmeli ayrımı bir an önce kaldırılmalıdır. 

- Dezavantajlı bölgelerde öğretmenleri teşvik edici adımlar atılmalıdır. 

- Hizmet içi eğitimler öğretmenin iş yükünü arttıran değil öğrenci, öğretmen ilişkisini kuracak biçimde geliştirilmelidir. 

- Okullarımızda öğretmene yüklenen bürokratik yükler azaltılmalı ve idari personel sayısı arttırılmalıdır. 

- Öğretmenlik mesleğinin itibarını koruyacak düzenlemeler acilen yapılmalıdır. 

- Köy ve kırsal bölgelerdeki okulların açılması gündeme alınmalıdır, bu uygulama çocuklarımızın aidiyet duygularının gelişmesi için önemlidir ve öğretmenleri köy ve kırsalda çalışması için teşvik edici uygulamalar bir an önce planlanmalıdır. Taşımalı eğitim bir an önce bunların sonucu olarak gözden geçilmelidir. 

- Çok geride kalan iki alan, özel eğitim ve okul öncesi eğitimi için adımlar atılmalı ve okulların fiziki koşulları düzeltilmelidir.

Eğitimin hiç konuşulmayan, belki de konuşulmak istenmeyen başka bir alanı özel sektörde çalışan öğretmenler.

Ülkemizde yaklaşık özel okul, dershane, kurs, etüt merkezlerinde 200 bine yakın öğretmen çalışmaktadır.

Bu kurumlarda çalışan öğretmenlerin yıllardan beri görülmek istenmeyen sorunları, eğitimin özel sektör tarafını içinden çıkamadığı güvencesiz bir yapıya dönüştürmüştür. Ücretlerin düşüklüğü ve çoğu zaman asgari ücret civarında verilen maaşlar, ekonomiye ve kurumların öğrenci sayılarına bağlı olarak verilen düzenli olmayan maaşlar ile birlikte özel ders vermek zorunluluğu öğretmenleri çaresiz bırakmakta ve gelecek kaygılarını arttırmaktadır.

Günde 10 saat ve üzeri çalışma saatleri ve tatillerde çalışma zorunluluğu, tatil sürelerinin azlığı öğretmeni bedenen ve psikolojik olarak zorlamaktadır.

İş güvencesi olmadan çalışan öğretmen; patron baskısı, öğrencinin başarı kaygısı ve veli baskısıyla uğraşmaktadır. Öğretmenlik dışı alanlara itilen öğretmen aynı zamanda hedef baskısı altında ezilmektedir. Ticari kaygıların olduğu kurumsallaşamayan eğitim kurumları öğretmenin pedagojik verimini düşürmektedir. Devlet öğretmeni ve özel sektör çalışanı öğretmen ardındaki özlük hakları ve ücret farkının giderek artması özel sektör öğretmenini MEB'e atanma kaygısıyla baş başa bırakmaktadır. Bütün bunların ışığında özel sektör öğretmenlerinin çalışma saatleri üzerinde düzenleme yapılmalı, standart bir maaş uygulamasına geçilmesi sağlanmalıdır. Kurumların sağlıklı bir şekilde denetlenmesi, özel sektörde çalışan öğretmenlerin sigortasının düzenli takip edilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi ve özel sektör çalışma koşullarının iyileştirilmesi hem MEB'in üzerindeki atama baskısının azaltmasında hem de özel sektörde çalışmanın özendirilmesinde katkı sağlayacaktır. 

Sağlıklı bir ülkenin insanları mutlu, gençleri umutlu, çocukları neşeli, çalışanları gayretli, bireyleri güler yüzlü, toplumu ahlaklıdır. Yetiştirilen sebzenin, meyvenin kalitesiyle, çevrenin temiz, ülkenin zengin olmasıyla iyi bir eğitim sistemi orantılıdır.

Bir ülkenin geleceğini yok etmek için sadece eğitim sistemini bozmak yeterlidir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —