Hikâyelerimizden sürgün edildik. Sürgün hikâyelerinde eksik bir hayata mahkûm edildik.
Rızamız olmadan sürüldüğümüz bu hayata razı olmamız istendi. Razı olmayanlar, asi sayılıp asılsız iftiralarla kirletildi. Ruhları paramparça, yüzleri utanç içinde, kendilerinin olmayan; kendileri olmayanların tasarladığı bir hayatın ortasına bırakılıverdiler.
Sürü olmaya itiraz edip, sürgün olmayı göze alanlar, elbet ruhlarını paramparça edenleri, yüzlerine utançtan bir çehre ekleyenleri biliyorlar. Ve bu bilgi, sürgünlere dayanabilmelerinin, sürgün kentlerinde bir sıla hasreti büyütüp besleyebilmelerinin kaynağı oldu. Kaygan zeminde dik durabilmelerinin, itildikleri uçurumlardan sağ salim çıkabilmelerinin sırrını taşıyordu bu bilgi. Bu gizi bilenler gizlenmeye çalışsallar da nafile! Onları biliyoruz, onlara diş biliyoruz.
Aslında ne hayattan ne hikâyelerimizden sürgün edildiğimiz giz ne de bizi sürenler ve onların niyetleri. Bizi sürenler niyetlerini gizlemeyecek kadar arsızlar zaten. Biz sürgün edilenler de aymazlıklar içindeyiz. Bizim aymazlıklarımız onların arsızlıklarına bahane. Uykulardan uyanır, bizi mahkûm ettikleri sarhoşluktan ayılırsak onları işgal ettikleri hayatlarımızdan sürebiliriz. Bunu bilenler, direnme gücümüzü kırmak için yapmadıklarını bırakmıyorlar.
Ve biz, aymazlıklar içinde olanlar, aklıyla her müşkülü halledebileceğine inananlar; tek direnme gücümüz aşkı, tek sığınağımız gönülleri terk ederek onların işini kolaylaştırıyoruz. Biz, aşkı terk ettikçe ve unuttukça gönül titreten hikâyeleri; onlar aşka gelip daha bir arsızlaşıyorlar. Salyalarını akıtarak saldırıyorlar hayatımıza, bir salgın gibi giriyorlar ruhlarımıza. Masallarımızı kirletiyorlar, destanlarımızı ve onların kahramanlarını aşağılamak için olmadık şaklabanlıklar yapıyorlar. Mademki sürgün edenleri biliyoruz; mademki onların yüzlerindeki arsızlığı, kahkahalarındaki alaycılığı ve aşağılamayı hissediyoruz bu aymazlık niye? Ve neden fenalıklardan ve felaketlerden bizi koruyabilecek gönül hikâyelerini terk ediyoruz? Neden bizi sürgün edenleri ve sürmeye azmedenleri, hikâyelerimizi işgal edenleri hayatımızdan sürmüyoruz. Ve en önemlisi, neden bizi hikâyelerimizden sürgün edeceklere karşı tek silahımız aşka sımsıkı sarılmıyoruz?
Neden, neden deyip uzatabiliriz sorularımızı ama gün sormak ve susmak zamanı değil. Gün hikâyemize, hikâyemizin coğrafyalarına sahip çıkma; hikâyemize ve coğrafyamıza bir gönül zinciriyle kök salma zamanıdır.