Kentlerde yasıyoruz kaderimizi kentler belirliyor, kaderimiz kentlerde sıkışıp kalmaktan geliyor. Ve kaderimize hükmeden devasa kentler, kederimizi hiç anlamıyor. Çünkü kentler kimseyi anlamamak ve kimseyi duymamak üzere inşa ediliyor. Kentlere doluşan insanlar, duyma ve görme yetilerini, terk ettikleri uzak Anadolu kasabalarında bırakıyorlar ve bir masal sözcüğü kadar bile aşina gelmiyor onlara duymak ve görmek. Çünkü onlar, masalların büyülü dünyasından kentlerin acımasız ve arsız gerçeğine gönüllü bir sürgüne razı olmuşlar.
Kent büyürken insan küçülüyor sokaklar kalabalıklaşırken insan inadına yalnızlaşıyor.
Küçük kasabaların bir avuç insanın yaşadığı çokluk duygusu yerini tekliğe, terk edilmişliğe bırakıyor kentlerde. Ve insan, içindeki azalmanın acısıyla kıvranan zavallıya dönüşüyor üstelik bu acı, bu kıvranma kimseler tarafından fark edilmiyor. Çünkü bütün görme ve duyma yetilerinden arınmadan girilmiyor kentlere. Kimseyi görmeyen ve duymayan insan da kimseler tarafından görülmüyor, feryadı kimsenin yüreğini sızlatmıyor bu insanın. Kent, yüreği çoktan sürgün etmiş yüreklerden.
Acılar ve azalmışlıklarla sürdürmeye çalıştığımız bu hayat isyanı, bizi böle bir hayata mahkum eden kentler terk edilmeyi çoktan hak etti. Oysa biz kentleri terk etmek yerine kendi gerçeğimizi terk ediyoruz. İnsan tarafımızı hayatımızdan sürgün etmenin arsız sırıtışını takınıp yüzümüze geziniyoruz sokaklarda. Ve NECİP FAZIL KISAKÜREK bu arsızlığa isyan ederek haykırıyor:
“hayat mayat diyorlar
benim gözüm mayatta
hayatın eksiği var
hayat eksik hayatta”
Kentler, içinde hayat olmayan bir hayatı cebren olmasa da hile ile kabul ettiriyor bize. Geceleri ışıltısı gözümüzü alıyor, gündüzleri şatafatı aklımızı çeliyor. Ve biz kentlere doluşmaya devam ediyoruz. Kaderimize hükmeden; ama kederimizi anlamayan devasa bi canavara teslim ediyoruz kendimizi.
Kentler kocaman, kentler kalabalık, kentler ışıltılı ve kentler taş yığını. Işıltıları her yana yayılıyor kentlerin; oysa yürek ışıltısını kaybederse kentlerin ışıltısı hiçbir şeyi aydınlatamaz. Bu yüzden karanlıklardayız, bu yüzden kayıplardayız ve bu yüzden kaygılardayız “TAŞ KENTLERDE.” Ve taş kentler kocaman bir maviliktir düşlerimizde.
Haykırırız kimse duymaz bizi, dizelere dökeriz düşlerimizi…
“dağlarına hüzün değmiş
bir ülke şimdi yüreğim
yorgun bir süvariyim kentlerde
gür naraları özlüyor sessizliğim”