Yar çölünde mecnun, yar hanesinde bir sadık kul olmaya azmetsem de nafile. Çöller boş, hanelere kilit üstüne kilit vurulmuş. Issızlıktan korkuyorum, kilitleri kırmaya takatim yok. Tenimde Eylül denizlerinin serinliği, üşüyorum; ruhumda güney kasabalarının kış yalnızlığı, korkuyorum. Ve yorgunum, şehirleri terk etmeye, yeni yollarda yol almaya mecalim yok.
Yol yorgunuyum… Yollarda olduğumu, başka yolların yabancısı olduğumu anlatamamaktan yorgunum. Anlamı bende saklı sözcükleri, kimsenin anlamadığı cümleleri bunca yıl taşımaktan yorgunum. Hiçbir hedefe ulaşmayan, hiçbir yüreği titretmeyen onca sözü söylemekten yorgunum.
Yollarda olmayı, bir yolun yolcusu olmayı hep sevdim. Nereye gittiğini bilmediğim otobüslerde, trenlerde olmayı düşledim hep. Sonunda yar olan bir yolda ölmenin hayaliyle yaşadım yıllarca. Ve yıllarca amaçsızca koşup durdum bu yolda. Bir an bile yorulduğumu hissetmedim. Ta ki bu yolun sonunda bekleyen bir yar, bana gel diyecek bir ses olmadığını, hiç olmayacağını anlayıncaya kadar. Yorgunluk, işte tam burada, umudun bittiği yerde başladı.
Yol yorgunuyum, yar sürgünüyüm; diyar-ı gurbetteyim, onulmaz bir hasretteyim. Ne gurbette bir aşinam var ne sılada bekleyenim. Gurbetle sıla arasında yalnız bir yolcuyum ben. Yalnız, yarsız ve yorgun bir yolcu… Üstelik yorgunluğumdan bihaber herkes. Yolculuğum tek şahidi yüreğim. Yürek içre bir yolculuk bu; bütün kapıları kilitli, bütün sızılarını içine hapsetmiş bir yüreğe yolculuk. Bir sızıya, “Sızıyı giderecek su olmaya” adanmış bir yolculuk.
Yol yorgunuyum… Bildiğim tek yolun, düşlerime hapsettiğim bir hikâyenin yolcusuyum. Yorgunluğa razıyım, yolundan dönmemeye yeminli. Bu yolda menzile ulaşmak imkânsız olsa da, o menzil uğruna yollarda olmak, o menzil uğruna yollarda ölmek çok keyifli. Yorulmuşum, bekleyenim yokmuş ne gam…
