Sevgili Gazipaşalılar,
“Ökse otu gibi insanlar” deyişini daha önce duymadığınızı düşünüyorum. Çünkü, bu benim benzetmem.
Çoğunuz ökse otunu bilirsiniz, bilmeyenler için biraz anlatayım. Halk arasında gevele, güvelek, gövelek, purç, çekem olarak da bilinir. Armut, elma, çam, söğüt, kavak, meşe gibi ağaçların üzerinde asalak olarak yaşar.
Doğanın en ilginç ve bir o kadar da rahatsız edici mucizelerinden biridir. Toprakta kökleri yoktur, bir ağacın dalına tutunur, köklerini ağacın (konakçısının) damarlarına salar ve onun suyuna, minerallerine yavaş yavaş ortak olur. Gelişmiş ve epeyce uzamış bir dalın ucuna tutunmuş ve palazlanmış bazı ökse otu köklerinin gövdeye kadar uzandığını görmüşümdür. Üstelik bunu öyle zarif yapar ki, çoğu zaman fark edilmez bile. Yeşil yaprakları, parlak beyaz meyveleriyle güzel görünür, ama içten içe sömürür. İlk bakışta zararsız gibi görünen bu yeşillik, zamanla ağacı zayıflatır, hatta kurumasına bile neden olabilir. Daha ilginç olanı, internette bir arama yaparsanız nasıl yararlı olduğu ile ilgili sayfalarca yazı bulursunuz.
Peki, doğadaki bu asalak ilişki, insan dünyasında da kendine bir karşılık bulmuyor mu dersiniz? Çevremize baktığımızda, tıpkı ökse otu gibi, başkalarının emeğine, enerjisine, hatta hayatına tutunup beslenenler yok mu? Üstelik bunu yaparken genellikle "dost", "yardımcı" ya da "masum" rolünü oynamıyorlar mı?
Bu "insan ökse otları" farklı kılıklarda karşımıza çıkabilir. Kimi sürekli ilgi ve destek bekler, en ufak bir sorumluluk almaktan kaçınır. Kimi kendi çıkarları için yaptığı halde “senin için yapıyorum” der. Kimi ise sürekli şikayet ederek ve negatif enerji yayarak çevresindekilerin motivasyonunu düşürür. Onların varlığı, tıpkı ağaç üzerindeki ökse otunun ağacın özsuyunu çekmesi gibi, bulundukları ortamı yavaş yavaş tüketir, ruhunuzu emer, enerji kaynaklarını kurutur. Kimi ise gölgedeki fırsatçılardır, başkalarının fikirlerini çalarak, başkalarının başarısına yapışarak onun güneşinde ısınırlar, onlar meyve verdikçe kendi meyveleriymiş gibi parlamaya devam ederler.
Sevgili Gazipaşalılar, elbette, hayatın inişli çıkışlı yollarında hepimiz zaman zaman desteğe ihtiyaç duyarız. Sözünü ettiğim asla bu değildir. Buradaki temel fark, ökse otu örneğinde olduğu gibi bir yaşam biçimi haline getirilmiş olan bağımlılıktır.
Bu tür insanlar, üstüne üstlük bir de ne kadar yararlı (!), ne kadar başarılı (!), çok değerli (!) olarak tanıtılmazlar mı işte o zaman tadından yenmez (!).
Ökse otları nasıl bir çok ağaç türünde ortaya çıkıyorsa, ökse otu gibi insanlar da yaşantımızın her alanında, her kurumda karşımıza çıkarlar. Adalette, sağlıkta, eğitimde, hizmet alanında, arkadaşlar arasında ve dahası ailede… Hemen her yerde…
(Bu noktada bir parantez açalım. Beni asıl üzen büyük üzüntü kaynağı, bu ülkenin kurucularından sonra günümüze değin kademeli olarak “ökse otu gibi” olanların atanması, seçilmesi ve bugünlere gelmemizdir. Bana göre, bugünkü gündemde işte bu “ökse otu gibi” olanların seçilmemesine “liyakat” demeye başladık. Bu ayrı bir konu deyip parantezi kapatalım)
Ökse otu gibi olmayanlar yok mu? Elbette var ve onların dürüstlükleri, çalışkanlıkları, emekleri, enerjileri, motivasyonları, başarıları ile ayakta duruyoruz, rahatlıyoruz, pozitif enerjileri bizi mutlu ve huzurlu kılıyor.
Ne çok duymaya başladık değil mi? “Beni rahatsız eden insanlardan artık uzak durmaya başlayacağım” sözünü.
Peki ne yapmalı? Doğa bize önemli bir ders veriyor. Her canlının kendi ayakları üzerinde durabilmesi, kendi enerjisini üretebilmesi ve kendi katkısını sunabilmesi önemlidir. Doğa, ökse otuna karşı dirençli ağaçlar yetiştirir. Biz de sınırlarımızı koruyarak, bizi tüketen ilişkileri fark edip uzaklaşarak kendimizi koruyabiliriz.
Belki de zaman zaman durup çevremize bakmalı ve kendi içimizde ya da yakınımızda "ökse otu" benzeri bir ilişki olup olmadığını sorgulamalıyız. Unutmayalım ki, gerçek büyüme ve gelişme, ancak kendi köklerimizle toprağa tutunabildiğimizde mümkün olur. Başkalarının sırtından geçinmek yerine, kendi gücümüzle yeşermek en değerli kazancımız olacaktır. Tıpkı sağlıklı bir ormanın, güçlü ve bağımsız ağaçlardan oluştuğu gibi, sağlıklı bir toplum da kendi kendine yetebilen, üretken ve sorumluluk sahibi bireylerden meydana gelir.
Ökse otları her zaman vardır. Önemli olan, onların bizi sömürmeleri değil, bizim onları besleyip beslemeyeceğimize karar vermektir.
Bir dalı kurtarmak, bazen bütün ormanı kurtarır.