Bir arkadaşımla konuştum geçen günlerde, iyi de bir insandır benim ölçülerime göre. Savunduğu düşünceler bu ülkenin aydınlık, çağdaş bir ülke olması yolundaki düşüncelerimiz birbirine paraleldir. Bir kamu kurumunda çalışıyor ve bir yerden başka bir yere atama istiyor. Benim siyasi olarak durduğum noktayı, çizgiyi ataması için problem görerek "seni sosyal medyadan takipten çıkıyorum bu atamayı yapacak olanlar her şeye bakıyorlar" diyerek beni ve siyasi görüşümü, konumumu ataması önünde bir engel olarak görüyor.
Zamanın ruhu olarak bakarsak, kendimizi onun yerine koyarsak kendine göre haklı olduğu yönler olabilir. İnsanların artık kamu kurumlarında çalışma hayalini kurabildiği bir ülkede bu düşünce normal karşılanabilir mi?
Ülkede her şeyin ölçütünün siyaset olduğu ve siyasetin insanların davranışlarını bu denli etkilediği bir ortamdan sağlıklı bir toplumsal yapı çıkabilir mi?
İnsanların sadece basit talepleri için siyasetçi tanıması gerektiği bir ülkede siyaset güdük kalmaz mı?
Her şeyin siyaset üzerinden konumlandığı, dizayn edilmeye çalışıldığı bir ülke kurumsallaşamamıştır. Hakimlik, savcılık sınavına giren avukat, atama bekleyen öğretmen veya kamu kurumları ile ilişkisi bulunan insanlar böyle bir sistemin içinde nasıl sağlıklı birer birey olup kaygılardan arınıp kendilerine mutlu bir yaşam kurabilirler. Düşüncenin bir özgürlük değil artık tehdit olarak algılandığı bir ülke sağlıklı bir ülke olamaz.
Burada sorunu bireyde değil insanına sağlıklı bir yaşam sunamayan, gelecek kaygısı içinde güvenli, huzurlu bir geleceğe hazırlayamayan kurumsal yapısı çökmüş, parti devletine dönüşmüş yapıda aramak gerekiyor. Sorun bireyde değil sistemin kendisinde.
Burada bireyin, onların ailelerinin yaşadığı çelişki buradaki problemi görüp mücadele eksikliği ve bizim toplumsal hastalığınız olan bireyci kurtuluşa olan inancımız.
Toplumun zaten liyakate, çalışanın hak ettiği değere ulaşmasına olan inancının azaldığı bu dönem mücadele edilmeden çıkılacak gibi görünmüyor.
Burada sağlıklı, mutlu, kaygısız güvenli bir gelecek bizim elimizde. Ülkede siyasetin tıkandığı, eğitiminde eşitliğin kaybolduğu, doktorunun arkasına dönüp bakmadan kaçtığı, emeklinin otel odalarında çürüdüğü, maden ocaklarında çalışan emeklinin olduğu, çocuk işçi sayısının arttığı bir ülkede en çok büyüyen sektör elbette inşaat olur ki bu da normaldir zaten.
İnsanını kurumları ile karşı karşıya karşıya getiren ve gelişmişlik seviyesini insana göre değil döktüğü betona göre yapan bir yapıda, siyasetin insan hayatını bu kadar etkilediği bir ülkede gelişmeden bahsedemeyiz.
Liyakatsiz yönetici enflasyonu yaşanan, çağının insanı olmayan, çocuklarına ve gençlerine hayal kurduramayan bir ülke gelişemez.
Sosyal yardımları arttırmakla övünülen, yoksulluğun yönetilmeye çalışıldığı bir ülkede hadi sen kendini kurtardın, bu kafa yapısıyla çocuklarımıza ne bırakabileceğiz?
