Ve Anadolu’da bir kadın için her mevsim yürekte ayazdır. Kimse bilmez yüreğindeki titremeyi, o hep yalnız üşür. Yanı başında koca bir dünya gürül gürül akıp giderken, kadın küçük ve yalnız dünyasını, işlemeye çalışır ipeksi elleriyle.
Duygu Asene’ya sorsanız “kadının adı yok”. Attila İlhan sa “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” der. Adı olmayan kadının mevsimi mi olur? Hayattan sürgün edilmiş kadını hangi mevsim barındırır, adı olmayan kadın hangi mevsime sığınabilir ki? Kadın yalnız kendi mevsiminde yaşar, yazını ve güzünü, baharını ve kışını yalnız kendisi bilir.
Belki de kadını mevsimlerden sürdüğümüz için her mevsim katlanılmaz bir hal alıyor. Ve belki de bu yüzden kışlar çok soğuk, yazlar katlanılmaz derecede sıcak geçiyor. Çünkü dokunduğu her şeyi yumuşatan ve daha yaşanılır, daha insani kılan kadın mevsimlerin ötesine sürülmüş. Ve hayatın ötesine sürdüğümüz, kendi dünyasına ve kendi mevsimine hapsettiğimiz için kadını hayat bize yakışmıyor; her daim ödünç duruyor üzerimizde. Kadını mevsimlerden sürgün ettiğimiz için üşüyen yalnız kadın değil, tüm insanlık aslında. Çünkü kadının dokunduğu her şeye ipeksi yumuşaklığı siner ve böylece hayatın, mevsimlerin sertlikleri kendiliğinden daha yaşanılası hale gelir.
Adem’i Havva’sız düşünemeyiz hiç. Oysa bugünün Ademleri bütün Havvaları hayatlarından sürgün ediyor. Filmlerde, romanlarda, şarkılarda hep önde giden kadın, hayatta hep arkamızda bize yetişmeye çalışıyor. Yetişmesin diye yollara barikatlar kuruyoruz. Bize yetişir ve yanımızda yürür, hayatını hayatımıza eklerse diye korkuyoruz. Çünkü o zaman bütün sertliklerimiz, acımasızlıklarımız yok olacak. O zaman kendimizi tanımlamak için yeni şeyler bulmak zorunda kalacağız. Ve o zaman dünyaya egemen olanların ve dolarların üzerinde dans edenlerin foyası ortaya çıkacak.
Farkında değil misiniz, kapitalizm ne kadar erkek ve emperyalizm her haliyle ne kadar maço. Büyük savaşların sonrasında erkeklerin kahramanlık türküsü, kadınlarında gidip de dönmeyenler için ağıtlar yakması boşuna değil. Kadınlar bu yüzden hayatın dışında, mevsimlerin ötesine sürgün edildiler. Dünyanın zenginliklerini bir annenin şefkati ve adaletiyle göze alamayan gözü dönmüşlerden başka ne beklenir ki?
Kadının mevsimi yok. Daha doğrusu mevsimlerimizde kadın yok. Bu yüzden sıcaklar çok sıcak, soğuklar çok soğuk. Ve hayatımız dışına sürgün ettiğimiz için kadını, dünya bir kurtlar sofrasına döndü. Necip Fazıl Kısakürek’in deyişiyle;
“Hayat mayat diyorlar
Benim gözüm mayatta
Hayatın eksiği var
Hayat eksik hayatta”
Şair doğru söylüyor; çünkü kadın eksik hayatta ve bu eksiklik her şeyimizi eksiltiyor.