Ramazan bitti, bayram geçti…
Şimdi gözümüzün içine içine sokulan gerçekleri dile getirme zamanı…
Ramazan; birlik, beraberlik ve yardımlaşma ayı… Onun içindir ki oruçlar ihtiyaç sahiplerinin halini anlamak için tutulur dinimizde… Bu unsurları göz önünde bulunduran; Ramazan’ı ve geride kalan 11’i ayı İslam’a göre yaşayanlar yazımdan rahatsız olmayacak, eminim…
Ama…
Aması var işte… Yılın 335 günü haram peşinde koşan, ihaleye fesat karıştıran, kamunun malına çöken, torpille iş yaptıran, günümüzün çürümüş referans sistemiyle yakınlarını devlet kurumlarına işe kattırıp Ramazan’da boy boy iftar resmi paylaşanlar gocunacak. Tabi vicdan varsa…
Ramazan bitti, bayram geçti dedik…
Şimdi sahne ışıkları kapandı, sahte alkışlar kesildi. Ortada kalan ne mi oldu? İçimizdeki mideyle vicdan arasındaki mesafe.
Bir ay boyunca “Birlik, beraberlik, kardeşlik” diyenler…
Bugün hangi ihalenin başında? Hangi kamu arazisinin kıyısında? Hangi torpil listesinin ucunda?
Ramazan, İslam’a göre; nefsin terbiyesi, dayanışmanın yükselişi, aç olanı anlamanın vesilesi değil miydi?
Oysa biz neye şahit olduk?
Fakirin yer alamadığı iftar sofralarına… O sofralarda yer bulan protokol, parti temsilcisi, zengin müteahhit, eş, dost, ihale dostu iş insanına… Ve sofranın kenarına bile oturamayan, hatta davet bile edilmeyen gariban halk çocuklarına…
Bu Ramazan’da da, bir lokma vicdan yerine, bir kamyon fotoğraf dağıttılar.
Bir yudum empati yerine, lüks sofralarda görünürlük açlığını doyurdular.
İftarı “halkla buluşma” değil, “PR etkinliği” olarak görenlerin Ramazan’ı ne kadar sahici olabilir?
İşte buyurun size tablo:
Kamu kurumları, dernekler ve vakıflar; “yardım kolisi” adı altında garibanlara üç kilo makarna dağıtırken, birileri şan ve şöhret için iftar yemeği verdi, zengine...
Üstelik bu sofralarda dua değil, protokol sıralaması vardı.
Kaç başkan, kaç müdür geldi? Hangi müteahhit oturdu? Kim nerede selfie verdi?
Gariban mı?
O hep sonradan hatırlanır.
Ya da hiç hatırlanmaz…
Çünkü o masada “fotoğrafta şık durmaz.”
İslam’da “oruç” sadece mideye değil, kalbe de tutulur.
Ama siz kalbinize zamandır açlık çektirmiyorsunuz ki, o ne bilsin tok durmayı?
11 ay boyunca haramla beslenenlerin, 1 ay boyunca “helal kelimelerle” poz vermesini ibadet sanıyorsak, en çok biz yanılıyoruz.
Bu millet zekâtı, fitreyi, yardımı; sokak tabelasında değil, kalpte görmek istiyor.
Ama ne mümkün?
Sizin Ramazan algınız menü sponsorlu, drone çekimli bir gala gecesi gibi.
Soruyorum o halde:
Bu Ramazan’da hangi yoksulun evine gittiniz?
Hangi çocukla iftar yaptınız?
Hangi ihtiyaç sahibinin elini sıktınız, fotoğraf çektirmeden?
Ve soruyorum: Sofrada kaç gariban vardı?
Cevap belli: Yoktu.
Çünkü gariban, sofranızın konseptine uymuyor artık.
Bir elinde mazot fişi, diğerinde borç listesiyle estetik görünmüyor kamera karşısında… Değil mi?
Ramazan ve bayram bitti.
Ama o sofraların hesabı bitmedi.
Bir gün gerçek bir adalet sofrası kurulursa; orada herkes eşit oturacak.
Ve işte o zaman “iftar” bir af değil, bir arınma olacak.
Bunları yazmak zorundaydım… Vicdan susmaz.
Bugün de susturamadılar.
Yarın da sofralar kurulacaksa, önce garibanları, sonra ışıkları getirin.
Kalın sağlıcakla.
Ama gerçekten… “Sağlıcakla.”
Yani helalle.
Yani tertemiz.
Yani gösterişsiz.