Zeyyat Şahin

Tarih: 14.07.2023 15:20

GENÇTİK......

Facebook Twitter Linked-in

Gençtik… Başımızdan sevdalar, dilimizden türküler eksik olmazdı. Hayat, bütün sıcaklığıyla akardı damarlarımızda. Delikanlıydık, deli doluyduk biraz. Yüzümüze iliştirdiğimiz bir kahkahayla sokaklara çıkar, sokaklar boyunca kahkahalar derlerdik. Hüzün en uzak aşinamızdı henüz, hatta aşinamız bile değildi.

 

Gençtik… Bir yürek taşıdığımızın farkındaydık ama ne okullar farkındaydı bunun ne de anne babalar. Henüz bedenimizde sızılar yoktu ama yürek sızısı dayanılacak gibi değildi. Bir sıcacık söz değse, bir el dokunsa hafifçe, sızılar berhava olacaktı; fakat beyhude bekliyorduk. Herkes çok meşguldü, herkes çok yorgun ve yoğundu. Oysa biz apaçık ortadaydık, yüreklerimiz ellerimizde geziyorduk ve görülmeyi bekliyor, görülmeyi çok istiyorduk.

 

Gençtik… Sözlerimiz vardı yığınlarca, hikayelerimiz vardı bir sürü. Kendimize söylemekten ve kendimizi dinlemekten çok yorulmuştuk. Dinleseler her şeyi söyleyecektik, çağırsalar her yere gelecektik. Ne dinleyen oldu hikayemizi ne çağırdılar bizi. Yapayalnız kaldık, hikayeler içimizde çoğaldı.

 

Gençtik… İçimizde kocaman boşluklar vardı, günbegün büyüyordu boşluk. Matematik öğreniyorduk durmadan, bütün kalelerin fethedilişini ezber ediyorduk.Maddenin yapısını anlatmak çocuk oyuncağıydı. Dünyanın bütün başkentlerini bir çırpıda sayabiliyorduk ama içimizin boşluğuna çare olmuyordu hiçbiri. İçimizdeki boşluk büyüdükçe büyüyordu giderek ve boşlukta hissetmeye başlıyorduk kendimizi.

 

  Gençtik ...Ellerimizde taşıdığımız yüreği görecek bir göz, içimizin boşluğuna çare bir söz bekliyorduk öğretmenlerimizden ama nafile… Onlar “pi sayısı”ndan güç alıp yeni kaleler fethetmemizi ve yeni kurbağalar kesmemizi istiyordu. Oysa biz, onlar tarafından fark edilmek, dünyayı değişterecek gençlik enerjimizi onların elleriyle şekillendirmek istiyorduk. Çiçeklerin taç yaprağını öğrettiler bize ama sevgimizi bir çiçekle ifade etmeyi öğretmek kimsenin aklına gelmedi.

 

Gençtik… Gençlik çağından bomboş bir yürek, içimizde kalmış cümleler ve kimseye anlatamadığımız hikayelerle geçtik. Ve bu hikayeler, içimize Edip Cansever’in deyişiyle “kahverengi bir dağ ölüsü” gibi çöktü. İçimizin ağırlığı yüzümüze iliştirdiğimiz kahkahaları Kaf Dağı’nın ardına sürgün etti ve en uzak aşinamız hüznü yüreğimin baş köşesine buyur etti.

 

Şimdi gençlik gitti ve ben gençlerin yüreklerine dokunmanın, onların hikayelerini dinlemenin; hatta o hikayelere ortak olmanın ne anlama geldiğini biliyorum. Belki de sırf bu yüzden hala öğretmenim ve iyiki de öğretmenim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —