Selçuk ÖZTÜRK

Tarih: 14.10.2024 02:11

DOMUZ ETİ VE SEÇİCİ DİNDARLIK

Facebook Twitter Linked-in

Son günlerde ülke gündemine bomba gibi düşen bir haber: Tarım ve Orman Bakanlığı’nın denetimleri sırasında Köfteci Yusuf’a ait iki şubede domuz eti saptandı. Haber, halk arasında geniş yankı buldu. Günlerdir insanlar, bu denetimler sonucunda ortaya çıkan skandal karşısında dehşete düşmüş durumda. “Helal yemek yiyoruz” diyerek yıllarca bu tür işletmelere güvenenlerin şimdi yüzleştiği gerçek, İslam’ın haram kıldığı domuz etinin sofralarına kadar girdiğiydi. Haklı olarak herkes, “Nasıl olur?” diye soruyor. Ama bu olayda sorgulanması gereken başka bir şey var: Biz bu kadar mı ikiyüzlüyüz? 

 

İslam’ın tüm şartlarını eksiksiz yerine getirdiğini söyleyenler, bugün domuz eti yediğini öğrenince büyük bir ah vah içinde. Sosyal medyada paylaşımlar art arda geliyor: “Helal kazanç, helal gıda!” diyorlar. Domuz etine gösterdikleri bu hassasiyet, İslam’ın kurallarına uymak adına oldukça önemli. Ben buna karşı çıkmıyorum. Ama mesele burada bitmiyor. 

Devletin malına çökenler, faize para yatıranlar, haksız kazanç elde edenler, kul hakkı yiyenler, torpille hak edenin hakkını yok edenler, adam kayıranlar, ormanları, hazine arazilerini işgal edilp; tüyü bitmemiş yetimin hakkına girenler… Peki ya onların durumu? Domuz eti skandalında koparılan yaygara ile bu tür etik olmayan davranışlar arasında devasa bir çelişki yok mu? Faiz, kul hakkı, yalan, haksızlık, torpil, adam kayırma… Bunlar da İslam’da haram değil mi? Neden bu kadar seçici bir dini hassasiyet var? 

Her gün işinde, ticaretinde hile yapan, çalışanının hakkını ödeyemeyen, ihale alırken hakkı olmayanı alıp cebini dolduran insanlar, söz konusu domuz eti olunca bir anda dine olan sadakatlerini hatırlıyor. Faize para yatırmak gayet doğal, çünkü “herkes yapıyor.” Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemek, ahlaksızlık değil mi? İhale oyunlarıyla servet kazananlar, yalanla işlerini yürütenler, neden domuz etinde olduğu kadar bu haramlar konusunda aynı hassasiyeti göstermiyorlar? 

Bu olay, aslında bizim toplumumuzun büyük bir yarasını açığa çıkarıyor: Seçici dindarlık. Dinî kuralları, işimize geldiği yerde uyguluyor, gelmediği yerde ise göz ardı ediyoruz. Bugün domuz eti skandalı ile irkilenler, hayatlarının geri kalanında pek çok İslamî şartı ihlal ettiklerini unutmuş gibiler. 

Kul hakkı, faize bulaşmak, rüşvet almak, ticaret ahlakını hiçe saymak… Bunlar gündelik hayatta maalesef normalleştirildi. Faiz yiyip duruyoruz, rüşvet alıyoruz, emekçimizin alın terini sömürüyoruz ama günün sonunda “domuz eti yemem” diyerek kendimizi temize çıkarıyoruz. Bu nasıl bir çelişkidir? 

İslam’ın şartları sadece yeme-içme üzerinden ibaret değil. Dini hassasiyetlerin sadece sofrada değil, ticarette, iş hayatında, sosyal ilişkilerde de uygulanması gerekmez mi? Din, seçici bir etik anlayışına dönüştüğünde, gerçek anlamda inançlı olmanın ruhu yitip gitmez mi? 

Sonuç olarak, domuz eti skandalı önemli ve ciddiye alınması gereken bir konu. Ancak burada esas sorgulanması gereken, bu tür skandallara gösterilen tepkilerin arkasındaki çifte standartlı yaklaşımlar. İslam’ın tüm şartlarını yerine getirdiğini iddia edenlerin, sadece bir kısmına gösterdikleri bu hassasiyet, diğer haramlar karşısında neden bu kadar suskun? 

Domuz etine karşı haklı olarak hassasiyet gösterenler; devleti soyanlara, ormanları ve hazine arazilerini işgal edenlere, torpile, adam kayırmaya, faize, kul hakkına, haksız kazanca da aynı özeni gösterecek mi? Yoksa İslam, yalnızca işimize geldiğinde mi aklımıza gelecek? 

Bu sorulara net cevaplar bulmadıkça, ne kadar domuz eti tartışırsak tartışalım, asıl mesele göz ardı edilmeye devam edecek. Ve bu, sadece bir gıda skandalından ibaret kalmayacak; toplumsal ahlakımızın ne kadar yara aldığını tekrar tekrar göreceğiz. 

Kalın sağlıcakla... 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —