Zeyyat Şahin

Tarih: 16.03.2023 20:31

ÇOCUKLAR VE RENKLER

Facebook Twitter Linked-in

Bir renk çığlığı, evet çocukluğumu tanımlasam tam da böyle tanımlardım; ama çocuklarımızın çocukluğu hiç de böyle değil. Onlar, renklerin çığlık çığlığa yarıştığı baharları kentlerin griliğinde yaşıyorlar. Yol boylarında insanı deli eden kızılca kıyamet gelincik tarlaları olduğundan haberdar değiller. Gelincik ve papatyayı birbirinden ayıramıyorlar.

Bizler, türlü türlü çiçek ve çeşit çeşit renklerin küçücük bir bahçede bir arada yaşayabildiğini biliyorduk. Ve bu bize bir bahçenin yalnız bir renge, yalnız bir çiçeğe değil; bütün renklere ve çiçeklere ev sahipliği yapabileceğini öğretiyordu. Yani, kitaplarda anlatılan ve çocuklarımızın bir türlü anlayamadığı çoğulculuğu yaşayarak öğreniyorduk. Oysa çocuklarımız tek renk ve çoğunlukla kirli gri kentlerde tek tip bir hayata mahkum edildi. Belki de kendilerine benzemeyenlere tahammül edemeyişlerinin sebebi bu.

Doğadan kopan ve her şeyin ahenk içinde birlikte var olabildiği tabiat manzaralarını seyretmeyen günümüz insanı her yerin yalnız kendisine ait olduğunu sanıyor.

Sınırlarını ihlal eden her şeye ve herkese saldırıyor. Bilmiyor ki bu dünyanın her yeri ve her şeyi bizim; ama hiçbir yeri ve hiçbir şeyi bizim değil. Gelincik ve papatya gibi, kertenkele ile karınca gibi, mor püren ve ulu çamlar gibi biz de diğer insanlarla bu hayatı ve bu dünyayı paylaşmak zorundayız.

Evet zorundayız; ama bunu çocuklarımıza nasıl anlatacağız? Tek bir renge, tek bir hikayeye ve tek bir hayata hapsettiğimiz çocuklarımıza bunu anlatamazsak bütün hayatları kavgayla geçecek. Ve biz o zaman kahrımızdan perişan olacağız. Oysa çocuklarımızı bitmez kavgalara değil, keyifli bir hayata getirmiş olmalıydık. Farkında mısınız, doğadan kopan insan farklılıktan, renklilikten ve tahammülden de kopuyor. Ve farkında mısınız ki bu insanlığın hiç de hayrına değil. En önemlisi de çocuklarımızdan renkleri çaldığımızda onların kahkahalarını da çalıyoruz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —