Bitirim ikili birbirini buldu…
Biri; eleştirilmeye karşı, doğruların yazılmasını istemeyen Belediye Başkanı…
Diğeri de parti parti gezen, her dönem belediye başkanlarının kanatları altına girmeyi başarmış, sözde gazeteci, özde briketçi, şakşakçılar kralı…
Başkan, öyle… Eleştirilmeyi asla sevmez. Eleştiren gazeteciden ve gazeteden de nefret eder… En sevdiği pohpohlanmak; ilgi bekleyen çocuk gibi…
Diğeri de tam bir pohpohçu… Kaz gelecek yerden tavuk esirgemez… Yalandan alkışlamayı, tatlı konuşmasını iyi bilir…
Bu ikili, şehirdeki bütün akıl ve vicdan sahiplerini hayretler içinde bırakıyor. Bir tarafta eleştiriye tahammülsüz, camdan bir ego abidesi Belediye Başkanı; diğer tarafta ise elinde yağdanlıkla dolaşan, yağcılıkta ustalık mertebesine erişmiş, yağcılığın kitabını yazmış sözde gazeteci. Ne güzel bir uyum! Sanki birbirleri için yaratılmışlar…
Başkan, eleştirilmekten o kadar korkuyor ki, bırakın gazeteciyi, mahalle dedikodusuna bile tahammül edemiyor. Sadece alkış istiyor. Çelişkili konuşmalarına, göstermelik icraatlarına, şovlarına alkış… Aksi bir ses mi duydu? Hemen cezalandırma, hemen susturma politikası devrede. Gazetecilik mi yapıyorsunuz? Aman ha! Onun çevresinde eleştirel bir kelimeye yer yok. Eleştiren gazeteciler, onun gözünde ya hain ya yandaş ya da düşman!
Öte yandan, şakşakçılar kralı sahneye çıkar. Yılların tecrübesiyle her dönem başka bir belediye başkanının eteğine yapışarak geçirdiği ömrünü cilalayarak devam ettirir. İdeoloji mi? Omurga mı? Vicdan mı? Bunlar pohpohçunun lügatinde yok! O, kazancına bakar. Yalakalığın getirisi oldukça yüksek; ne de olsa bu şehirde iltifat eden ödüllendirilir, eleştiren cezalandırılır, süründürülür.
Diğer başkanlar gibi bu başkanın zayıflığını çok iyi biliyor: Övgü bağımlılığı. Birkaç tatlı kelimeyle, başkanın ayağını yerden keser, ruhunu okşar. Sonra ne mi olur? İhalecikler gelir; Çelik ve Özgenç döneminde olduğu gibi… Herkes bilir ama kimse ses çıkaramaz. Çünkü bu ikili, susturmayı da, sindirmeyi de iyi bilir. Başkanın belediyesi mi çalışıyor? Yoksa briketçinin fabrikası mı? Ayırt etmek neredeyse imkânsız!
Ama unuttukları bir şey var: Bu şehir, alkışla yönetilmiyor. Gün gelir, alkışlayan eller yorulur. İşte o zaman, ne Başkan’ın şatafatlı koltuğu ne de gazeteci dostunun tatlı dilleri bu düzeni kurtarır. Çünkü dün yaşanan gerçek, yarın da kapını çalar. İşte o zaman ne camdan ego kalır, ne de yağcılık yapacak kalem...
Kalın sağlıcakla...