Gönül şehrine hapsettiğimiz, gönül dilince vasfettiğimiz ay yüzlü yâr gün gelir olur bize ağyar. Ve biz o zaman üstat Nedim’in şu beytini hatırlarız:
“Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim
Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana.”
Üstadımız halimize tercüman olmuştur gerçi amma ve lakin tercüme eksikliği. Zira o ay yüzlü yârin bir hayal olduğunu fark ettiğimizde dünya bir zindan, şehirler bir azap hücresi olur bize. Ve gönül şehrimizin sokakları ıssızlığa mekândır artık. Gönül dilimiz lâl olmuştur.
Ve üstat Fuzuli teşrif eder tam bu sırada. Bağdat çöllerin ateşiyle tutuşmuş gibidir dizeleri, yakar bizi ve muhtemelen yakar üstadın yüreğini; çünkü üstat Nedim’in tercümesindeki eksikliğe çaredir dizeleri. Şöyle feryat eder üstat:
“Dost bi perva felek bir rahm devran bi sükun
Dert çok hem dert yok düşman kavi tali zebun.”
Halimiz fenadır. Ne söylesek ve ne söyleseler kifayetsizdir. Ne anlatabiliriz kendimizi ne de anlayabilirler bizi. İmdada Ahmet Haşim yetişir. Yine Bağdat ve yine ateşten derlenmiş sözler: “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” der üstat. Melale yani hüzne gark olmuşuzdur. Söz Hilmi Yavuz’dadır. İmdada yetişir ve:
“Hüzün ki en çok yakışandır bize
Ve en çok anladığımız”
En çok yakışan değilse de en çok anladığımızdır artık hüzün. Çünkü ay yüzlü yardan mirastır ve ondan miras her şey mukaddestir bize.
Üstat Faruk Nafiz yardımımıza koşar ve ağzımızdan alır sözü:
“Bence dinin gibi küfründe mukaddesti senin” der ve susmaz devam eder:
“Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden koşacak
Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Sen aşkım canavarlar gibi takip edecek”
Dedik ya halimiz yamandır ve mecalimiz yoktur halimizi ifade etmeye. Sultanüsşuara Necip Fazıl’ı imdada çağırmaktan başka çaremiz yoktur:
“Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan günahı
Seni beklediğim kadar”
Üstat söylemeye devam eder gerçi amma dilimiz varmaz şiirin dörtlüğünü terennüm etmeye. Çünkü söylemek istediğimiz başka ve en güzel söz içimizde saklıdır.
Sözü Nazım’a bırakıp ay yüzlü yarin hayaline sığınmanın vaktidir. Ve üstat bizim yerimize haykırır:
“VE SANA SÖYLEMEK İSTEDİĞİM EN GÜZEL SÖZ
HENÜZ SÖYLEMEMİŞ OLDUĞUM SÖZDÜR”
