.
EĞİTİM Sen Gazipaşa Temsilcisi Nuray Güler, “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyen Bakan Tekin’e ve Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan ÇEDES projesine tepki gösterdi.
Güler, Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesiyle eğitim sistemini iktidarın siyasal-ideolojik çizgisi ve dini-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmeyi hedefledikleri belirtildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçe görüşmelerinde söz alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” sözleri tepkileri arttırdı.
ÇEDES projesi ve Bakan Tekin’in sözlerini eleştiren Eğitim Sen Gazipaşa Temsilcisi Nuray Güler, “TBMM’de devam eden 2024 bütçe görüşmelerinde Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi görüşülürken söz alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek, yıllardır eğitim sistemi üzerinden sürdürülen “eğitimde dinselleşme” uygulamalarını bakanlık politikası olarak sürdüreceklerini itiraf etmiştir. Bakan Tekin’in eğitim sistemini yıllardır kuşatan dini tarikat ve cemaatleri, “sivil toplum örgütü” (STK) olarak tanımlaması dikkat çekicidir. Okullarımız uzun süredir adeta belli bir inanç ve mezhebi temsil eden zihniyetin kuralları ve uygulamaları ile karşı karşıyadır. MEB bir taraftan ÇEDES projesi ile okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imamları görevlendirirken, diğer taraftan dini dernek ve cemaatlerle art arda protokoller imzalamaktadır” dedi.
MEB, DİYANET, DİNİ VAKIF VE DERNEKLER ARASINDAKİ İLİŞKİ ARTTI
MEB, Diyanet, dini vakıf ve dernekler arasındaki yakın ilişki ve iş birliği son yıllarda belirgin şekilde artmıştır” diyen Güler, sözlerini şöyle sıraladı: “13 Eylül 2014 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan yasal düzenlemeyle MEB, imam hatip liselerinde mesleki eğitim için ‘çeşitli kurumlardan destek almanın’ önünü açmış; bu durum, “İmam hatip liselerinde eğitim ve öğretim yılı süresince ‘imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, Kuran kursu öğreticiliği ve benzeri mesleki uygulamalara’ yönelik eğitimlerle ilgili ‘çeşitli kurumlardan destek alınabilecektir’ şeklinde tarif edilmiştir. Bu düzenlemeyle başta TÜGVA ve TÜRGEV olmak üzere Ensar Vakfı, İHH, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı, Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Peygamber Sevdalıları Derneği vb. gibi dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında seminer verebilmesi, kitap dağıtabilmesi, yarışmalar düzenlemesi ve kendi kurumlarında öğrencileri stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açılmıştır.”
“EĞİTİM SİSTEMİ; DİNİ KURAL VE REFERANSLARA GÖRE DÜZENLENMEMELİ”
Güler, “Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapmamalıdır. Eğitim sistemi; dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlenmelidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilebilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olması yönündeki taleplerdeki ısrara, okullarda farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayrım yapılmamasına bağlıdır. Devletin, inanç alanına girerek, şu ya da bu biçimde elindeki olanakları kullanıp, devleti belli bir dinin ya da inancın, Türkiye’de olduğu gibi belli bir mezhebin savunucusu ve destekçisi durumuna getirmek yönündeki girişim ve uygulamalara karşı bütün eğitim bileşenlerini birlikte hareket etmeye ve mücadeleye davet ediyoruz” şeklinde konuştu. >Selçuk ÖZTÜRK